Ekolojik Tarım Organizasyon Derneği Başkanı Doç. Dr. Ahmet Altındişli, biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara, genel olarak GDO ya da kısaca “transgenik” denildiğini belirtti.
Modern biyoteknolojinin en geniş kullanım alanını tarım ve hayvancılıkta bulduğunu kaydeden Altındişli, yüksek kalitede ve fazla miktarda ürün elde edebilmek için, geleneksel kültür çeşitlerinin veyabunların yabani akrabalarının genetik yapılarının değiştirildiğini anlattı.
Bu ürünlerle yapılan tarım çok yeni olduğu için, bunların uzun vadede ortaya çıkarabileceği riskleri önceden kestirmenin çok zor olduğunu öne süren Altındişli, “Genetik mühendisliğiyle üretilen organizmaların yaratacağı tüm bu olası zararları yanında, üzerinde önemle durmamız gereken en kritik noktalardan biri, oluşacak potansiyel genetik kirlilik ve yerel değerlere saygı göstermeyen tavrıyla biyolojik çeşitlilik için tehdit oluşturmasıdır.
Türkiye, 9 bin civarında tohumlu bitki türüyle dünyadabulunduğu iklim kuşağında oldukça zengin floraya sahip ülkelerdendir. Bir ülkenin bitki ve hayvan türleri açısından sahip olduğu zenginlik, o ülkenin yer altı kaynakları kadar önemlidir ve gelecek nesillere bırakacağı en önemli mirasıdır.” Altındişli, Türkiye de 10 bin 754 tür endemik, alt tür ve varyetelerinden 2 bin 698’inin tehdit altında olduğunu iddia ederken, “neredeyse tüm yüzölçümünün koruma alanı olduğu bir ülkede, bu doğal alanların gelecek nesillere tüm tehditlerden korunmuş olarak bırakılması gerekmektedir”dedi.
ORGANİK TARIMIN ÖNEMİ
Organik tarımın, toprağın biyo çeşitliliğini sürdürerek toprağın verimliliğini sağladığını kaydeden Altındişli, “Ormanlık-dağlık alanlarda ve kıyı alanlarında uygulanacak organik tarım ve ekolojik turizmin, bir yandan yerel halka alternatif gelir kaynağı yaratırken, diğer taraftan da yaşam ortamlarının kirlilik ve diğer tehditlerden korunmasında çok önemli roller oynadığını” savundu.
Dünyada 120 ülkede 24.1 milyon hektar üzerinde kontrollü ve sertifikalı olarak organik üretim yapıldığını ifade eden Altındişli,”dünyada organik ürün pazarı yönünden tüm satışların ülkelere göre yıllık yüzde 10-40 artışlarla 26 milyar dolar dolayında olduğu hesaplanmaktadır. Avrupa, ABD ve Japonya gelişen pazarlar olarak ilk sırada yer almaktadır” diye konuştu.
Altındişli, Türkiye’de 1990’a kadar sadece 8 üründe olan ekolojik üretimin bugün 300 ürüne ulaştığını belirtirken, organik tarımın, GDO’lu ürünlerin üretilmesiyle “ciddi şekilde yok olma ve yapılamama tehdidi altında” kalacağını iddia etti. Altındişli, organik ürün üretmek ve tüketmek isteyen üretici ve tüketicilerin de kendi istekleri ve kontrolleri dışında bu nedenle mağdur edileceğini savundu.
SONUÇLAR, GELECEK KUŞAKLAR İÇİN TEHLİKELİ OLABİLİR
Eski Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alaettin Hacımüezzin de, GDO’lu ürünlerin doğayla iletişimine izin verilmemesi gerektiğini, sonuçlarının “gelecek kuşaklar için çok kötü olabileceğini” söyledi. Hacımüezzin, “Brezilya fındığına ait gen, soya fasulyesine aşılanmış. Fındık alerjisi olanlarda bu soyalar çeşitli alerjilere sebep olmuş” dedi.
TEMA İzmir Gönüllü Üyesi emekli Biyoloji Öğretmeni Merih Yücel de,biyoteknolojik yöntemlerle gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ve mikroorganizmaların yıl açacağı sonuçların ileride telafisinin mümkün olmayacağını kaydetti.