Çocuklarımızı yetiştirme tarzlarımız, ailemizin yapısı, hatta anne –baba olarak bizlerin karakterleri onların toplum içindeki davranışlarını, tepkilerini ve kişiliklerini etkilemektedir. Çocuğumuzdan beklediğimiz aslında ona verdiğimizle sınırlıdır bir yerde. Özellikle çocuklarımıza sunduğumuz özgürlükler ya da getirdiğimiz sınırlamalar onların gerek aile içinde, gerekse toplum içinde ilişkilerini ve davranışlarını etkileyecektir.
2. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk-merkezli tutum.
3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum.
4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum.
5. Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum.
Aşırı baskıya dayalı bir ortamda, ebeveynlerin baskıcı olduğu durumlarda çocukların her hareketine getirilen sınırlamalardan söz edilir. ‘Disiplin’ dendiği zaman, çoğu anne baba bunu ‘dayak ve ceza ile terbiye etme, çocuklara belirin sınırlar çizme"’ olarak algılıyor. Cezanın ve dayağın bol kullanıldığı bu tutumda amaç; sınırlarını bilen, söz dinleyen, kurallara uyan, verilen görevleri yerine getiren, bir çocuk yetiştirmektir. Ancak aşırı sınırlamaların olduğu ve bu sınırların baskı yolu ile çocuğa öğretilmeye çalışıldığı ailelerde çocuklar yanlış yapmaktan korkan,kendisine güveni olmayan ya içine kapanık ya da saldırgan bir kişilik kazanan çocuklar ortaya çıkmaktadır.
Bunun tam tersi bir anlayış ise aşırı serbestliğe ve özgürlüğe dayanan, sınırlamaların olmadığı veya çoğunlukla ebeveynlerin sınırları çocuğa bıraktığı ailelerde görülür. Genellikle tek çocuklu bu ailelerde çocuğun egemenliği söz konusudur. Aile üyeleri kayıtsız şartsız çocuğun isteklerini yerine getirirler. Sonuçta, aşırı sevgi ve ilgi, çocuğu kural tanımaz, doyumsuz bir kişi yapar. Bu ailelerde çocuklar özellikle ergenlik döneminde kontrolsüzlüğün arttığı bir kişilikle çıkarlar aileler karşısına.
Ergenlik döneminde her çocuk doğası gereği aileden uzaklaşır ve kendini sosyal ortamda kanıtlama çabasına girer. Yanlışlar ve denemeler bu dönemde görülür. "Bana bir şey olmaz" duygusu içinde olan ergen kendini kanıtlama pahasına pek çok sorumsuzluğu ardı ardına sergileyebilir. İşte bu durumlarda özgürlüğüne düşkün olan ve küçük yaşlardan beri Özgürlüğünü elinde tutan ergenin sınır tanıması beklenemez. Örneğin bir çocuğa küçük yaşta dışarıda istediği zaman oynama, istediği zaman ders yapma özgürlüğü veren aileler bunu çocuğun kendi sınırlarını kendi karakterine yönelik çizeceği düşüncesi ile yaparlar. Ancak bu özgürlüğün sahibi çocuk 16 yaşına geldiğinde anne-baba oğullarını veya kızlarını gece yarıları dışarıda ararken bir de çocuklarından azar işitirler" sen ne karışıyorsun" diye. Çünkü ona hiç karışılmamıştır ki.
Altın kafesten çıkma vakti geldiğinde artık kuşumuz yalnız uçamıyor durumdadır ve çırpınır durur. Aşırı koruyup kollanan çocuklarda okul sorunlarına sıkça rastlanır, çünkü onlar annelerinin eteklerini bıraktıklarında kendilerini duygusal anlamda bir ateşin içinde hissederler. Sosyal ilişkilerde yetersizlikler gözlenir; paylaşmayı ve işbirliğini bilmezler. Hayat içinde problem çözme zorlukları olur; özgür düşünce ortamına alışkın olmadıklarından özgür bırakılarak fikirlerini ortaya koymaları istendiğinde yetersiz kalırlar.
Bir çocuk sevgi, şefkat, yardımlaşma, sadakat, işbirliği, sorumluluk ve güven duygularını ancak aile içinde yaşayarak öğrenebilir. Özellikle ilk 6 yıl çocuğun yaşadığı ortamın etkileri ömrü boyunca onun karakterini şekillendirir. Zira çocuğun her yönden gelişimi ilk 6 yılında gerçekleşir. Bu evrede çocuk çevresini ve kendini tanır. Bu tanıma sürecinde çocuğa çeşitli noktalarda özgürlükler verilmeli, sınırlar ise gerektiğinde çizilmelidir. Örneğin sıcak bir sobaya yaklaşmaması için baskılanan çocuk bu sobayı tanıma arzusunu daima içinde bulundurur, ancak çok zararlı olmayan ve kontrollü bir tutumla çocuğun elinin hafifçe yanması onun bu davranışı yaşayarak ve sonrasında hiçbir duygusal etki kalmayacak şekilde öğrenmesine neden olur. Diğer bir örnekse sosyal ilişkilerdedir. Çocuklar paylaşmayı öğrenirken paylaşmamayı da yaşarlar; kızmak, bağırmak ve çocuğumuzun arkadaş ilişkilerine sınırlar koymak yerine ona doğru davranışları örnek olarak gösterip, kendi yöntemlerini bulması için özgür bırakmak daha doğru olacaktır.
Uzm. Psik. Hande S. Ertaş
Kaynak: Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi